top of page
Ara

Hepsi Annemizin Suçu Mu?

  • Yazarın fotoğrafı: Aylin Dayoglu
    Aylin Dayoglu
  • 20 Eyl 2024
  • 2 dakikada okunur



Freud bu soruya muhtemelen evet cevabını verirdi. Ancak şu an insan ilişkileri hakkında Freud’dan çok daha fazlasını biliyoruz. Yaşanan her sorun için anneyi suçlamak çok da mantıklı değil. Çünkü çocuğun yetiştiği süre içerisinde çocuğu etkileyen ve sürece dahil olan başka kişilerde var. Örneğin çocukla düzenli iletişim içerisinde olan kardeşler, anneanne, babaanne, dedeler, teyzeler, amcalar, dayılar, koruyucu aileler, aile dostları, bakım verenler, öğretmenler, akranlar ve diğerleri.

Evet çocuğun gelişimini, bağlanma şekillerini ve insan ilişkilerini etkileyen kişiler anne veya ebeveynler olmasa da çocuğun gelişimi üzerinde büyük etkileri olduğu kaçınılamaz bir gerçektir.

1950’li yıllarda Bowlby tarafından geliştirilen bağlanma teorisi , bebekler ve ebeveynleri arasındaki ayrılığın etkilerini araştırmıştır. Bowlby, bebeklerin bir ebeveynden ayrılmaktan kaçınmak için veya fiziksel olarak ayrı bir ebeveynle yeniden bağlantı kurarken giriştikleri davranışların (örn. ağlama, çığlık atma ve sarılma) evrimsel mekanizmalar olduğunu varsaymıştır.

Bowlby, bu davranışların muhtemelen doğal seçilim yoluyla pekiştirildiğini ve çocuğun hayatta kalma şansını artırdığını düşünmüştür.

Bebek aslında anne karnı gibi güvende olduğu bir yerden, başka bir deyişle barınma, beslenme, sıcaklık gibi ihtiyaçlarının karşılandığı bir yerden, kaotik bir dünyaya gözlerini açmaktadır. Bebeğin dünyaya geldiği anda ilk refleks olarak ona bakım verenin (bu anne olabilir) parmağını sıkıca kavrar. Bunu aslında bebeğin hayata karşı tutunuşu olarak da düşünebiliriz. Bebek daha bilişsel ve dil gibi becerileri gelişmeden kendini bu şekilde ifade eder. Bedeni hayata tutunur. Bunu bağlanmanın ilk adımı olarak görebiliriz.

Bu bağlanma davranışları, birincil bakıcı(lar) tarafından bakılmaya ve ilgilenilmeye muhtaç olan bebeğin hayatta kalmaya karşı verdiği içgüdüsel bir  tepkidir.

Bowlby’nin bağlanma teorisi, daha önce içerisinde bulunmadıkları bir yerde olan bebeklerin ebeveynlerinden ayrılmalarının ardından yeniden bir araya geldiklerinde genellikle üç farklı tepki verdiklerini göstermiştir:

Güvenli bağlanan bebek: Bu bebekler ayrıldıktan sonra stres gösterdiler.Ancak rahatlık aradılar ve ebeveynleri geri döndüğünde kolayca rahatladılar.Kaygılı bağlanan bebek: Bebeklerin daha küçük bir kısmı daha yüksek düzeyde stres yaşadı. Ebeveynleri ile yeniden bir araya geldiklerinde, hem rahatlık arıyor hem de ebeveynleri terk ettikleri için “cezalandırmaya” çalışıyor gibiydiler.

Kaçıngan bağlanan bebek: Anne, baba, bakım verenden ayrıldıktan sonra hiç stres göstermediler ya da minimum düzeyde stres yaşadılar. Tekrar bir araya geldiklerinde anne babalarını görmezden geldiler ya da anne babalarından aktif olarak kaçındılar(Fraley, 2010).

Daha sonraki yıllarda, araştırmacılar bu listeye dördüncü bir bağlanma stili eklediler. Önceden tahmin edilebilir bir bağlanma davranışı örüntüsüne sahip olmayan çocuklara atıfta bulunan düzensiz bağlanma stili (Kennedy ve Kennedy, 2004).Düzensiz bağlanan bebek: Bakıcılarından destek ve sevgi görenlerin güvende olma olasılıkları yüksekken, bakıcıları tutarsızlık veya ihmalkâr olan kişilerin, ebeveynleriyle olan ilişkilerinde daha fazla endişe duymaları muhtemeldir.

Bununla birlikte, bağlanma teorisi, çocuklarda bağlanma hakkında bildiklerimizi yetişkin olarak girdiğimiz ilişkilere uygulayarak bunu bir adım daha ileri götürür. Bu ilişkiler (özellikle samimi ve/veya romantik ilişkiler), çocukken bağlanma tarzlarımızla ve birincil bakıcılarımızdan aldığımız bakımla da doğrudan ilişkilidir (Firestone, 2013). Ancak kişi bebekliğinde bu şekilde bir bağlanma türüne sahip olsa bile kişi bunu fark ederek davranışlarını buna göre düzenleyebilir.

 
 
 

Comments


bottom of page